7 Mayıs 2021 Cuma



BAŞ TANRIÇA HERA

Hera, Yunan mitolojisinde Zeus'un eşi ve ablası olan tanrıçadır. Roma'da Juno olarak bilinir. Babası Titanlardan Kronos, annesi Rhea'dır. Olympos tanrıları arasında kraliçe vasfına sahiptir ve Evlilik Kraliçesi olarak anılır. Eski inanca göre doğum sırasında kadınların ve evliliklerin koruyucusudur. Mitolojide en güçlü, en cesur ve Aphrodite'den sonra en güzel tanrıça olarak nitelendirilir. İnek gözlü, ak kollu Hera da denilir. Hatta Hera, Aphrodite'den sonra en güzel ikinci tanrıça olduğunu bildiği halde kendisine âşık olan erkekleri hep reddetmiş, kendisini hep Zeus'a sunmuştur. Simgeleri nar, zambak, inek, akrep ve en önemlisi tavus kuşudur. Çok kıskanç ve kinci bir tanrıçadır, işlerini bir düzen içinde yürütür. Zeus'la ilişkisi olduğunu bildiği Maia'yı çileden çıkarmış, Lamia'yı canavara çevirmiş, Semele'yi tuzağa düşürmüş, Alkmene'nin doğum yapmasını geciktirmiş, Leto'yu takip edip süründürmüş, Callisto'yu ayıya çevirmiş, İo'ya at sineği musallat etmiştir. Troyalılar kendisini en güzel tanrıça seçmedikleri için kini büyüktür. Zeus Hera'yı aldattığı için Hera tarafından defalarca cezalandırılır. Zeus'tan daha iktidar sahibidir ve Zeus'un önemli kararlarında çok büyük etkisi vardır. Ayrıca Zeus'tan daha zengindir. Zeus baş tanrı, Hera’da baş tanrıça olarak bilinir.

 






 



DİŞİ KURT ASENA EFSANESİ

Asena Türk mitolojisinde önemli bir rol oynayan efsanevi bir dişi kurttur. Eski Türklerin en mühim hükümdarlarının mensup olduğu aşina, Zena, Asen veya Şunnu adı verilen sülale, efsaneye göre bu dişi kurttan türemiştir.

Efsanenin, buluntulara göre en eski şekli (mö.330)antik Çin kaynaklarından, Türk halkının türeyişini anlatan Asena efsanesinin farklı şekillerine rastlanılır. Bulunan en eski şekli şöyledir: Türk kavimi Hiung-nun’ların bir koluydu. Hükümdar soyunun isimi a-se-n-a idi. Kendilerince ayrı bir ordu kurmuş, ama sonradan komşu bir kavim tarafından yenilgiye uğramışlardı. On yaşında bir çocuğun haricinde bütün kavimleri katliama kurban gitmişti. Düşman askerlerinin hiçbirisi bu çocuğu öldürmeye cesaret edememişti. Çocuğun ayaklarını kesip, onu bir bataklığa attılar orada bir dişi kurt vardı, çocuğu et ile besledi. Böylece çocuk zamanla büyüdü ve dişi kurt ile çiftleşti. Kurt derhal gebe kaldı. Düşmanların kralı, çocuğun hala yaşadığını öğrendi ve öldürtmek için tekrar adamlarını gönderdi. Adamlar çocuğun yanındaki dişi kurttu öldürmek istemediler. Dişi kurt derhal ‘’Kao çangın’’ (turfan)’ın kuzeybatısında bulunan bir dağın üstündeki mağaraya kaçtı . Mağaranın içinde bir kaç yüz ‘’li’’ genişliğinde, uzun otlarla kaplı ve etrafı dağlarla kapalı bir ova vardı. Dağın içine kaçan dişi kurt, bu yerde on oğlan çocuk doğurdu. Çocuklar büyüyünce dışarıdan kadınlar aldılar. Bu kadınlar hamile oldu. Çocukların hepsi ayrı bir soy adı aldı. Birisinin soy adı a-se-n-a oldu.



Zümrüdü Anka (Simurg) Efsanesi

 

Simurg Efsanesi olarak da bilinen efsanenin başaktörü Anka kuşu, Kaf Dağı’nda yaşadığına inanılan bir kuş. En büyük özelliği ömrünün sonunda yuvasını ve kendisini yakarak yeni bir kuş olarak küllerinden doğması. Bu sebeple yeniden doğuşun ve dirilişin bir simgesi. Üzerinde mitolojik varlıkların yaşadığı ve ab-ı hayat (yaşam suyu) barındıran Kaf Dağı’nda yaşayan Simurg, güzellik, bereket ve gücün sembolü. Simurg, her ağacın tohumunu barındıran ve Tuba adı verilen bir ağaçta yaşıyor.

Kuşların hükümdarı Simurg Anka, bilge bir kuş. Kuşlar, Simurg’un sözüne inanarak kendilerini kurtaracağına inanırmış. Olumsuz bir durum ortaya çıktığında veya işler ters gittiğinde başvurdukları adres Simurg’muş. Simurg gelince huzursuzluk ve haksızlıklar sona erer, mazlumlar hakkını alır, suçlular cezalandırılır ve etrafa mutluluk saçılırmış.

Bir süre sonra Zümrüdü Anka ortadan kaybolmuş. Uzun süre görülmemiş. Haksızlık ve hukuksuzluklar artmış, yalancılar ve hırsızlar hayatı zindan etmiş. Simurg’a haber gönderilmiş; ancak gelmemiş. Bunun üzerine kuşlar böyle bir kuş olmadığını düşünmeye başlamışlar. Bir gün uzak bir ülkede kuşlar Simurg’un tüyünden bir parça bulmuş. Bunun üzerine bütün dünyadaki kuşlar toplanarak Simurg’un varlığına inanmış ve ondan yardım istemeye karar vermişler. Ancak Simurg, etekleri bulutların üstündeki Kaf Dağı’nın tepesinde yaşıyormuş. Oraya ulaşmak için yedi dipsiz ve tükenmez vadiyi aşmak gerekiyormuş. Vadiler; istek (nefs), aşk, marifet (cehalet), istiğna (inançsızlık), tevhid (yalnızlık), hayret (dedikodu) ve yokluk (ben) vadileriymiş.

Kuşlar bir cesaretle hep birlikte Kaf Dağı’na gitmeye karar vermişler ve göğe doğru uçmuşlar. Bazı kuşlar yorularak düşmüş. Kuşlar arasında ilk olarak bülbül, güle olan aşkını öne sürerek geri dönmüş. Bülbülün arkasından papağan güzel tüylerini bahane etmiş ve evine dönmüş. Kartal yükseklerdeki krallığını, baykuş yıkıntılarını bahane ederken yolculuğa çıkan kuşların sayısı giderek azalmış. Kaf Dağı’na sadece 30 kuş ulaşabilmiş ve bir sürprizle karşılaşmışlar. Burada anlamışlar ki aslında Simurg veya Zümrüdü Anka, “otuz kuş” demekmiş. Yani her bir kuş bir Simurg’muş. Bu yedi vadiyi geçebilen kuşlar, bilge, mükemmel ve kurtarıcı kuş özelliğine sahip olurmuş.

Başka bir deyişle; nefsine hakim olan, körü körüne aşık olmayan, düşünen ve başaracağına inanan, birlikte hareket etmeyi ve istişareyi bilen, yalnızlığı istemeyen, dedikodudan uzak yaşayan, benliğini ve egosunu aşabilen kuşlar Simurg makamına yükselirmiş yani küllerinden yeniden doğarmış. Hülasa; Simurg olmadıkça kafeslerinizden ve tüneklerinizden kurtulamazsınız!

6 Mayıs 2021 Perşembe


 

Apollo ve Daphne Efsanesi

Yunan mitolojisinde Zeus'un oğlu Apollon bir gün göyüzünde Aşk Tanrısı Eros ile karşılaşır ve onun okçuluk kabiliyeti ile ilgili alaycı sözler söyler. Bunun üzerine sinirlenen Eros, Apollon'a oklarının tadını tattıracağına yemin eder. İki ok hazırlar; bunlardan biri saplandığı kişiye sonsuz aşk ve tutku verecek; diğeri ise aşktan tamamen uzaklaştıracaktır.

Günlerden bir gün Apollon ülkesinde oturmuş lirini çalarken, ormanda tek başına dolaşan güzeller güzeli su perisi Daphne'yi görür. O sırada intikam vaktinin geldiğini anlayan Eros, aşk okunu Apollon'un kalbine saplar. Apollon, Nehir Tanrısı'nın kızı olan Daphne'ye sırılsıklam aşık omuştur. Fakat ne yazık ki nefret oku da Daphne'nin kalbine saplanmıştır. Daphne, Apollon'dan sürekli kaçacak ve aşkını reddedecektir. 

 Işığın ve müziğin tanrısı güçlü ve yakışıklı Apollon her gün ormana Daphne'nin güzelliğini seyretmeye gider. Apollon'dan korkan Daphne bir gün yine kaçarken, artık daha fazla dayanamayacağını anlar. Bunun üzerine toprak ana ve babası Nehir Tanrısı'ndan yardım ister. Ey toprak ana, beni ört, beni sakla, beni koru…”  Apollon tam Daphne'yi yakalayacakken, genç kızın vücudu birden ağırlaşmaya, ayakları toprağa doğru kök salmaya başlar, kolları dallara, saçları yapraklara dönüşür. Güzeller güzeli Daphne, artık sonsuza dek Defne Ağacı olarak kalacaktır.

Apollon ona ulaştığında kalp atışları halen duyulmaktadır. Bunu gören Apollon çok üzülür ve ağaca sarılarak ona çok aşık olduğunu, ağacı sonsuza dek yaşatacağını ve onu unutturmayacağını söyler. Bundan böyle Apollon'la özdeşleşen Defne yaprağı, kahramanların tacı olarak zaferi simgeler. ‘Kokulu saçlarından olan bu ağacın yaprakları yaz-kış yeşil kalacak ve ben onları taç yapacağım başıma” der. Biz de böylece Roma hükümdarlarının defne yapraklı taçlarının nereden geldiğini anlamış oluruz.



  Ares Savaş Tanrısı Ares; Yunan mitolojisinde Olympos’taki on iki büyük tanrıdan biridir. Daha sonraları Romalılar’ın Savaş Tanrısı Mars il...