11 Haziran 2021 Cuma

 


Ares Savaş Tanrısı

Ares; Yunan mitolojisinde Olympos’taki on iki büyük tanrıdan biridir. Daha sonraları Romalılar’ın Savaş Tanrısı Mars ile aynı olarak görülmeye başlanmıştır. Yunanlılar’ın nazarında Ares savaş, şiddet, gözü kapalı cesaret tanrısıydı. Sembolleri, cirit ve kılıç başta olmak üzere, meşale, köpek, atmacaydı. Halk muhayyelesi onun etrafında kötülük unsuru taşıyan bir sürü tanrı daha görüyordu. Bunların arasında Agon (döğüş), Eris (nifak), Deimos ile Phebos (dehşet ve korku), Enyo ile Keres (kanlı olaylar tanrıları) bulunur.

Efsaneye göre Ares, Tanrılar Tanrısı Zeus ile Evlilik Tanrıçası Hera’nın oğullarıydı. Bilhassa Herakles ve Athena’nın düşmanıydı. Kavgalarının gürültüsü bütün Olympos’u kaplardı. Bir gün Ares’i Aloades devleri kıskıvrak bağladılar, Ares’i Hermes kurtardı.

Ares’in en iyi anlaştığı tanrıça Aphrodite idi. Aralarındaki bu münasebet bir aşk masalının doğmasına sebep olmuştur: İki aşığın Hephaestos (Vulcanus) tarafından nasıl yakalandıkları, bir ağacın içine hapsedilerek ölümsüzlerin önünde nasıl kepaze edildikleri Omiros’un «Odysseus»un da uzun uzun anlatılır. «İlliada» da ise Ares sadece döğüş ve şiddet tanrısı olarak ele alınmıştır: Athena, ya da Athena’nın korudukları tarafından sık sık yenilgiye uğratıldığı görülür.

Ares Eski Yunanistan’da halk tarafından pek fazla tutulmamıştı. Ares üzerine kurulan efsanelerin merkezi Trakya’dır, sonradan bu efsaneler Beotia’ya yayılmıştır. Ares’in Thebai’de bir tapınağı vardı. Öteki tapınakları Lakonia, Armenia ve Terezena’da idi.


 

İnci Küpeli Kız 

İnci Küpeli Kız (Felemenkçe: Meisje met de parel), Hollandalı ressam Johannes Vermeer’in baş yapıtlarından biri olan tablodur. Adından anlaşılacağı gibi odak noktası bir inci küpedir. Lahey’de, Mauritshuis’de sergilenmektedir. Kimi zaman “kuzeyin Mona Lisa‘sı” ya da “Hollandalı Mona Lisa” olarak adlandırılır.

Hollandalı ressam Johannes Vermeer’in “Girl with a Pearl Earring – İnci Küpeli Kız”adlı tablosunda güzel ve soylu genç kız, onu seyredenin gözlerini yakalamak için omzunun üzerinden masumca bakarken,küpesi odadaki muhteşem ışığı yansıtır. Önceleri resimdeki modelin ressamın kızı Maria olduğu düşünülse de kızın yaşı ve tablonun yapıldığı dönem bağdaşmaz. Vermeer’e kimin ilham kaynağı olduğu 17’nci yüzyıldan bu yana bir sır. Kim bu model? Neden onu seçti? Kocaman gözleri ve anlaşılmaz yarım gülümseyişi masum mu yoksa baştan çıkarıcı mı? Neden bir inci küpe takıyor? Tracy Chevalier tüm bu sorulara “İnci Küpeli Kız” adlı romanında yanıt verirken, hikaye 17’nci yy Hollandasında yaratıcılık ve ticaret arasındaki sosyal ilişkilere ışık tutuyor.Chevalier, romanı yazma ilhamını 19 yaşındayken odasının duvarına asılan Vermeer’in “İnci Küpeli Kız” tablosunun posterinden almış. Yazar, “Vermeer’in tablolarındaki kadınlar bir sır taşıyor gibi gizemli bakıyorlar, birçok hikaye düşünüldü fakat hiçbiri söylenmedi bugüne kadar. Ben bu hikayelerden birini söylemek istedim” diye açıklıyor.Gerçek hikaye tam olarak bilinmese de, ailesiyle borç içinde yaşayan ressamın evine bir hizmetçi kız gelir. Bir yandan pazarda et satan adamın oğlu ile duygusal bir ilişki yaşayan kız, ressama karşı da bir yakınlık duymaktadır. Kızın resme olan merakı ve renklere olan duyarlılığı ressamın dikkatini çeker. Atölyesine sadece temizlik için giren kıza, zamanla renkleri karıştırmayı öğretir. Karısı bile atölyesine giremezken hizmetçi kızın oradan çıkmaması evde huzursuzluk yaratır.

Ressamın son derece kıskanç olan karısı ve evde kimsenin dikkatini çekmeyen, ihtiyacı olan sevgiyi göremeyen ailenin büyük kızı ona kıskançlık ve düşmanlık beslemeye başlarlar. Aileye yardımcı olan ve zaman zaman tablo satın alan bir yakınları kızın modellik edeceği bir tablo sipariş edince bu durum kıskanç eşten gizli tutulur. Ancak tablo bir türlü bitmemektedir. Bir şeyler eksiktir ressama göre. Bu eksiklik karısının inci küpeleridir. Kadının evde olmadığı bir gün ressamın para kazanıp borçlarını ödemesini isteyen kayınvalidesi küpeleri alıp ona verir ve böylece resim tarihine geçen tablo tamamlanır. Tabii durum ortaya çıkınca kız evden kovulur.



 

Gotik Mimari

Şimdi Gotik Mimari olarak tanımladığımız mimari stil ilk olarak 1140 civarında kuzey Fransa’ da doğmuştur. Paris’te daha uzun, daha aydınlık ve daha hacimli kiliselerin inşaatı sürecinde bu stil iyice yayılmıştır. İlerleyen yıllarda bu stil kalelerde, saraylarda, köprülerde şehir duvarlarında ve kapılarında da kullanılmıştır.

Gotik Mimari Özellikleri Nelerdir?

Gotik Mimari Ortaçağ’da sıklıkla karşılaşılan sorunlar sonrası ortaya çıkmıştır. 1100-1200’lerde yapıların mimarisi oldukça limitli, ilkel, karanlık ve soğuktu. Gotik Mimari bunun gibi sorunları çözmeyi hedeflemiş ve aydınlık, hoş, havadar yapılar inşa edilmesini sağlamıştır.

O halde bir yapının Gotik Mimari ürünü olduğunu nasıl anlayabiliriz? Bu stili diğer mimari stillerden ayıran özellikler nelerdir? Şimdi bu ana karakteristik özelliklere bakalım:

Gotik Mimari’den önce erken Ortaçağ mimarları ağır taş duvarların yüklerini yaymakta zorlanıyorlardı. Bu da yapıların genellikle kısa ve ince olmasına yol açıyordu. Çünkü aksi takdirde ağırlığı taşıyamayan yapıların çökebileceğini düşünüyorlardı. Gotik Mimari’nin bilinen en önemli özelliklerinden birisi ise yapıların boyuydu. Bir takım yeni inşaat teknikleri mimarların ağırlıkları yayabilmelerini sağlıyordu. Bu sebeple gotik mimari eserleri oldukça uzun, diğer bir deyişle gökyüzüne kadar ulaşan yapılar olabiliyordu ki bu da katedral ve kiliseler için paha biçilmezdi.

Mimarların ağırlıkları yayabilmelerine yardımcı olan inşaat tekniklerinden birisi olan dayanma kemeri Gotik Mimarinin karakteristik özelliklerinden bir diğeridir. Bu kemerler ağırlığın yayılmasını sağlayarak duvarların üzerindeki yükü alıyor ve bu yükü direkt olarak zemine transfer ediyordu. Ayrıca dayanma kemeri pratik ve dekoratifti. Esere destek sağlamanın yanı sıra ayrıntılı dizaynı ve olağanüstü süslemesi ile de dikkatleri çekiyordu.

Sivri uçlu kemerlerin kullanımı ise Gotik Mimari eserlerinin iç kısmında dikkati çekmekteydi. Sivri uçlu kemerler de aynı şekilde hem pratik hem de dekoratifti. Sivri uçlu kemerler efektif bir şekilde ağır tavanların ve hacimli dizaynların gücünün yayılmasını sağlıyordu. Aynı zamanda eski yapılarda kullanılan sütunlara oranla çok daha fazla ağırlığı destekleyebiliyordu. Daha güçlü kemerlerin kullanımı daha fazla dikey uzunluklara olanak sağlıyor ve yapılar gökyüzüne kadar uzanabiliyordu.

Sivri uçlu kemerlerin başarısı sonucu gotik mimarinin bir diğer karakteristik özelliği olan kubbeli tavanlar ortaya çıkmıştır. Kubbeli tavanlar sivri uçlu kemerlerin teknolojisini kullanarak gücün ve ağırlığın dağılmasını sağlıyorlardı. Aynı zamanda uzun ve heybetli bir izlenim yaratan kemerler, kubbeli tavanları da ihtişamlı ve zarif kılıyorlardı. Gücün kubbeli tavanlarla dağıtılmasının sağlanması tavanların farklı şekil ve boyutlarda inşa edilmesine de olanak sağlıyordu. Gotik Mimari’den önce ise tavanlar sadece daire ya da dikdörtgen biçiminde olabiliyorlardı.

Gotik Mimari’den önce kaleler ve erken Ortaçağ yapıları yaşamak ya da ibadet etmek için oldukça depresifti. Özellikle kaleler nemli ve küflü mekânlardı. Büyük bir çoğunluğu yeterince güçlü olmadıkları için taş duvar çatılarla desteklenemiyor, tavanlar genellikle tahtadan yapılıyordu. Bu da yağmurun rahatlıkla içeri girmesine olanak sağlıyordu. Ayrıca bu yapılar karanlık ve donuklardı. Pencereler de genellikle küçüklerdi. Gotik Mimari ise ışığı, renkli pencereleri, havadar iç mekânları vurguluyor, böylece kaleler ve kiliseler daha güzel ve görkemli yapılara dönüşüyorlardı.

Gotik Mimari’nin karakteristik özelliklerinden bir diğeri de yaratık şeklinde heykelciklerdi. Çatılara ya da siperlere kondurulan bu heykelcikler dekoratif bir görünüm sağlıyordu. Bu heykelciklerin kullanım amacı ise çatıda biriken suyu ağızlarından boşaltmaktı. Böylece su kuvvetli bir şekilde zemine dökülmüyor, heykelciklerin ağzından yavaşça akıyordu.

Gotik Mimari ile birlikte yapılar sadece fonksiyonel olmaktan çıkmış, aynı zamanda estetik ve güzel olmaları da sağlanmıştır.



Gotik Mimari Eserleri Hangileridir?

Gotik Mimari Eserleri oldukça fazladır. Ancak aşağıda en çok bilinen bazı örneklere göz atabilirsiniz:

Fransa da Notre Dame Katedrali, Amiens Katedrali, Arras Town Hall, Bourges Katedrali, Chartres Katedrali, Strasbourg Katedrali

İngitere’de Salisbury Katedrali, Westminster Abbey, Canterbury Katedrali

İtalya’ da Milano Katedrali, Basilica of San Francesco d’Assisi, Castel Del Monte, Siena Katedrali

Polonya’ da Malbork Kalesi, Wawel Katedrali, Frombork Katedrali

İspanya’ da Burgos Katedrali, Seville Katedrali

Çek Cumhuriyeti’ nde St. Vitus Katedrali, St. Barbara’s Kilisesi, Prague Kalesi, Prag’ taki Charles Bridge

Belçika’ da Antwerp Katedrali, Bruges City Hall, St. Peter’s Kilisesi, Brussels Town Hall, Tournai Katedrali

Danimarka’ da Roskilde Katedrali

Almanya’ da Aachen Katedrali, Cologne Katedrali, St. Martin’s Kilisesi, Frankfurt Katedrali

Gotik Mimari Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Romanesk eserler yatay düzlemdeyken, Gotik eserler dikey düzlemdedir.

Gotik eserlerin yükseklikleri, Romanesk eserlerin yüksekliklerinin yaklaşık iki katıdır.

Gotik Eserlerinin pencereleri genellikle zengin vitraylarla süslenir.

Hem iç hem de dış süslemeler ince işçilik ürünüdür.

Bir yapının sadece kapısına bakarak bile Gotik olup olmadığı anlaşılabilir.

13. Yüzyılda çok fazla katedral yapılmaya başlanmıştır. Böylece ekonomide de gelişme gözlenmiştir.



 

Pergamon Zeus Sunağı

Pergamon Zeus Sunağı C. Humann tarafından 1871 de bulunmuş , önemli bölümleri kazılarla ortaya çıkarılmış ve 1886’da Berlin’e götürülmüştür. Sunak dışa çıkık iki kanatlı kütlevi bir podyum üzerine yerleştirilen anıtsal bir platformdan oluşmaktadır. İki kanat arasına yerleştirilen büyük bir merdiven de kapalı bir avluya açılmıştır.

Asıl kurbanların kesildiği altar da bu kapalı avlunun içinde yer alırdı. Podyumun dış kısmı Gigantomakhia Frizi ile bezenmişti. Sunaklı avlunun iç kısmında ise Attalos hanedanının mitolojik kurucusu Telephos’un hayatını anlatan daha küçük bir friz yer almaktadır. Ayrıca sütunların üzerindeki çatıda triton , grifon , aslan ve at gibi küçük figürler yer almaktadır. Bu akroterler yerleştirildiği halde aslında eser tümüyle bitmiş değildir. Üst sütunlu kısmın ve Telephos frizinin bazı bölümleri bitirilmemiştir. Adak yazıtının küçük parçaları sunağın adandığı tanrının ismini belirtmezler. Sunak Zeus’a veya Zeus ile Athena’ ya adanmıştır.

Döneminin en etkileyici heykel traşlık projelerinden biri olan Zeus Sunağından antik edebiyatta kesin olarak tek bir yerde bahsedilmiştir. Bu da dünyanın harikaları üzerine yazan L.Ampelius adlı birisine ait geçen Roma devri metinde geçen kısa bölümdür. Sunak II. Eumenes’in hükümdarlığının ( 197-159 ) başlarına , Attalosların egemenliğini kesin olarak sağlayan Apameia Barışı ‘ndan sonraya ( M.Ö. 188 ) tarihlenir. Projenin ne kadar zaman aldığını ve neden bazı bölümlerinin bitirilmediğini bilmemekteyiz.



Gigantomakhia Frizi

Tanrıların devlerle ( Gigantlar ) savaşı erken Yunan sanatında çok sevilen bir konu olmuştur. Devler Kronous’un iğdiş ettiği Uranos’un yanlışlıkla Gaia’yı döllemesinden doğan oğullarıdır. Bunlar tanrının egemenliğini yok etmeye çalışan, biçimsiz, canavara benzer yaratıkların en eskileriydi. Öte yandan Yunanlıların tanrıları olan Olymposlu tanrılar tamamıyla insan şeklinde kültürlü yaratıklardı. Zaferi ancak bir ölümlünün yardımı ile kazanacaklarını öğrenen tanrılar Herakles’i yanlarına alırlar. Friz, bir yerde sunağın yapılmasına neden olan ana sebepti ve anıta boydan boya hakim olan en büyük , en detaylı ve en pahalı parçaydı.

İlk yapılan parça da yine bu friz idi. 230 cm yüksekliğinde ve 110 m uzunluğundaki bu friz farklı enlerde ( 70-100 cm ) kesilen 30 yan ve toplam 120 dar panodan oluşmaktaydı.Panolar , 30 cm’yi kabartmalar için kullanılan 50 cm’lik derinlikte bloklar şeklide idi. Bu derinlikte heykeltıraşlara figürleri neredeyse üç boyutlu heykel gibi yapma imkanı vermiştir. Friz orijinal olarak toplam 100 figürden ve çeşitli hayvanlardan oluşmaktadır. Panolar farklı enlerde yapılarak her panoya bir figür düşecek şekilde planlanmıştı. Ancak pratikte kompozisyonun hareketli oluşu çoğu zaman bunu imkansız kılmıştır.Kompozisyonun bu şekilde farklı enlerdeki panolara bölünüşü, frizin çok detaylı bir tasarım olduğunu düşündürür. Büyük ihtimalle önce tüm frizin detaylı bir ölçekli çizimi yapılmış olmalıdır. Frizdeki her tanrı ve devin bir ismi vardı. Mimari heykeltıraşlık için nadir görülen bir düzenleme ile her bölüm ondan sorumlu olan usta heykeltıraşlar tarafından imzalanmıştır. Bir heykeltıraşın Atinalı, üçünün de Pergamonlu olduğunu öğreniyoruz.

Çok sayıda figür ise cepheden ve dışarı çıkık halde gösterilmiştir. Bu tarz yüksek kabartma klasik dönem metop taşları için oldukça sık rastlanan durumdur.Barok figürler aynı zamanda seyircinin dünyasına girmeye ve onu da tehdit etmeye çalışırlar.Oldukça büyük gösterilen Zeus sanki doğu frizinden dışarı çıkacak gibi gösterilmiştir.Friz tanrılar tarafından güçlükle baş edilen zaman öncesi çağlara ait karışıklığı göstermek amacı ile tasarlanmıştır.Tasarımcılar hem tanrılar hem de Gigantlar için olağanüstü bir ikonografi kullanmışlardır.



Telephos Frizi

Gigantomakhia’nın çıkardığı gürültü patırtıdan sonra, seyirci Telephos Frizinin her tarafa yayılan sakinliğini hisseder. Friz Attalos egemenliğindeki Pergamonun kahramansal mitolojik kökenlerini ve onun saygıdeğer Troia geleneği ile olan ilişkisini konu almaktadır. Friz 158 cm yüksekliğinde ve orjinalinde 89-90 m uzunluğundadır. 75-95 cm eninde ve 35-40 cm derinliğinde taşlardan yontulmuştur.

Telephos Frizi üzerindeki olaylar değişik yer ve zamanlarda geçmektedir. Zaman içinde gelişen olayların anlatımı ve yer belirtmesi, yeni friz anlayışının ikiz parçalarıdır. Açıklık yerler ve kutsal alanlar, ağaçlar, kayalar ve tepelerle anlatılmıştır. Payeler, koltuklar ve yataklar iç mekanları anlatmıştır.

Tanrı heykelleri ( Apollon , Athena) ve farklı cinste ağaçlar ( defne, çınar, meşe) bazı kutsal alanlar için kullanılmıştır. Gemiler deniz kıyılarına ve bir yere varmayı temsil eder. Figürler frizin yüksekliğinin yarısını ve üçte ikisini kaplar. Bu da geride, zemin için veya boş gökyüzü için resim sanatından alınan bir özellik uygun bir yer sağlar. Figürler bu sebeple soyut friz başlığını değil gerçek bir mekanı kaplar.Konunun geçtiği mekanın ve derinliğin anlatımı kabartmanın yüksekliğinin esnek olmasını gerektirmiştir.

Frizin anlatıldığı zaman dilimi oldukça karmaşıktı.Hem devamlı hemde küçük bölümlerden oluşmaktaydı.Yani aynı kahraman, zaman içinde az çok birini takip eden sahnelerde görülmektedir.Fakat hikayenin aynı anda yada uzak anlarında geçen olayları anlatabilmek için gerekirse büyük atlamalar yapılmıştır. Telephos Frizinin mevcut üçte ikilik bölümünde, doksanın üzerinde figür vardır.

 





 Tomris Hatun Efsanesi

Aynı çağda Pers ve Medya'da hüküm süren Ahameniş İmparatorluğu ile büyük bir mücadeleye girişmiştir. Tomris Hatun barışçıl ama savunmaya önem veren bir yapıya önem göstermiş, bunu bir zayıflık olarak gören Pers İmparatoru Büyük Kiros ise hiç durmadan Saka topraklarına akın düzenlemiştir. Persler Saka topraklarına girdiği vakit yakılmış tarlalardan başka bir şey bulamıyorlardı. Çünkü Sakalar geri çekiliyor ve savaş için uygun bir mevzi ve an bekliyorlar, bu olmadığı takdirde de savaşa girişmiyorlardı. Sakaları kovalamaktan bıkan Büyük Kiros İran'a geri dönmek zorunda kalıyordu. Bir süre sonra kendisine tabî olması ve kendisiyle evlenmeyi kabul ettiği takdirde Tomris Hatun ile uğraşmayacağını vadetti. Tomris Hatun bunun bir oyun olduğunu biliyordu ve teklifi reddetti.

Buna kızan Büyük Kiros büyük bir ordu toplayarak tekrar Saka topraklarına girdi. Bu orduda savaş için eğitilmiş yüzlerce köpek de vardı. Tomris Hatun artık kaçmanın yarar sağlamayacağını anlayıp uygun bir alan seçip Büyük Kiros'un ordusunu beklemeye başlar. İki ordu aralarında birkaç kilometre kalacak bir biçimde mevzilenir. Güneş battığı için savaşa tutuşmazlar ancak gece Büyük Kiros bir hile düşünmüş ve iki ordunun arasında bir çadır kurdurmuştur ve içinde güzel kızlar ve yiyecekler ve şarap bulunan çadıra ansızın saldırı düzenleyen Tomris Hatun'un oğlu ve beraberindeki kuvvetler, içerideki birkaç Pers'i öldürüp eğlenceye dalmışlardır. Ancak birkaç saat sonra bir baskın düzenleyen Pers kuvvetleri çadırı basıp Tomris Hatun'un oğlu da olmak üzere içerideki Sakaları öldürürler. Tomris çok sevdiği oğlunun ölümüne üzülür. Yemin ederek şöyle söyler: Kana susamış Kirus! Sen oğlumu mertlikle değil o içtikçe zıvanadan çıktığın şarapla öldürdün. Ama güneşe yemin ederim ki seni kanla doyuracağım!

Ertesi gün yapılan savaşı Sakalar kazanır. Ok atmakta usta olan ve savaş arabalarını büyük ustalıkla kullanan Sakalar, savaş köpeklerine rağmen Persleri bozguna uğratır. Ölenler arasında Pers kralı Büyük Kiros da vardır.

Tomris Hatun sözünde durur ve Büyük Kiros'un kesik başını kan dolu bir tulumun içine atar. Tomris Hatun, Büyük Kiros'un kafasını kan dolu bir fıçıya atarak "Hayatında kan içmeye doymamıştın, şimdi seni, kanla doyuruyorum!" der.

 


Afrodit (Aphrodit) Güzellik Tanrıçası 

 Aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite'nin doğuşu üzerine iki ayrı kaynağımız vardır. Biri Hesiodos, diğeri Homeros. Hesiodos Thegonia'da bu tanrıçanın denizin köpüklü dalgalarından doğduğunu anlatır. (Yunanca Aphros Köpük demektir) Uronos Gaia'dan doğan çocuklarını doğar doğmaz toprağın bağrına soktuğu için toprak ana şişmekte ve korkunç sancılar çekmektedir. Bu yüzden oğlu Kronos'a  bir tırpan verir ve Kronos'da babasının hayalarını bu tırpan ile keser ve denize atar. Denize dökülen spremlerden Aphrodite doğar. Tanrıçanın Kıbrıs kıyılarında doğduğuna inanılır.

Homeros'a göre Aphrodite Zeus ile Okeanos'un kızı Dione'den doğmadır.

Sevgiyi simgeleyen bu tanrıça bu büyüyü kendi kendine değil çevresini saran başka tanrısal varlıkların aracılığıyla gerçekleştirir. Eros bazı efsanelere göre onun oğludur, ama Thegonia'da Eros Aphrodite'den çok önce doğmuş evrensel bir güçtür, sonradan katılır Aphrodite'nin alayına.

Güzelliği, zerafeti ve bereketi simgeleyen Kharit'ler, Hora'lar ve düğün alaylarının başında giden Hymenasios da Aphrodite'nin çevresindeki tanrılardır. Ne var ki tanrıçasının kişiliği biraz belirsiz olarak canlandırılmaktadır. Ares ile birlikteliğinden Phobos (bozgun), Deimos (Korku) ve Harmonia doğar. Ahenk anlamına gelen Harmonia'nın yanında bozgun ve korku Aphrodite'in kişiliğindeki olumlu ve olumsuz yanları gösterir.

Efsaneleri: Kişiliği ile tanrılar arasında önemli bir yer tutan Aphrodite'nin efsaneleri azdır. Aphrodite topal tanrı Hephaistos ile evlidir, nasıl ve nedeni belli değildir. Ama şairler onun çirkin kocasını aldatmasını ballandıra ballandıra anlatırlar. Bu öykülerin başında Homeros'un Odysseia'sındaki serüven gelir. Bu serüveni kör ozan Demodokos anlatır. Ares ile Aphrodite'nin seviştiklerini güneş tanrısı Helios görür ve Hephaistos'a haber verir. Demirci tanrı Hephaistos da kırılmaz bir büyülü ağ örer ve yatağın altına yerleştirir. Hephaistos onlara fırsat yaratmak için Lemnos adasına gittiğini söyler. İki sevgili sevişince bu ağın içinde hapis kalırlar. Onları yakalayan Hephaistos acı acı bağırır diğer tanrılar ise kahkalarına hakim olamazlar.

Aphrodite'nin başka sevgilileri de olur. Bunlardan biri Adonis, öbürü Troya kral soyundan Aineias'ın babası Ankhises'tir.

Aphrodite'nin öfkeleri ve öç almaları korkunçtur: Şafak tanırçası Eos'a, Phaidra ve Pasiphae'ya belalı aşklar esinler, kendilerine yeterince tapmayan Lemnos kadınlarına ceza olarak kocalarının bile dayanamadığı koku verir, Kinyras'ın kızlarını kendilerini yabancıya satmaya zorlar. Üç güzeller yarışmasında oynadığı rol ve Paris ile Helena'nın başına getirdiği belalar dillere destan olur. Eros ve Psykhe efsanesinde adı geçer. Kişiliği Helenistik çağdan sonra Rönesans sanatına da bitmez tükenmez bir konu olmuştur.

Kuşlardan güvercin ve serçe, çiçeklerden gül ve mersin tanrıçaya adanmıştır.


7 Mayıs 2021 Cuma



BAŞ TANRIÇA HERA

Hera, Yunan mitolojisinde Zeus'un eşi ve ablası olan tanrıçadır. Roma'da Juno olarak bilinir. Babası Titanlardan Kronos, annesi Rhea'dır. Olympos tanrıları arasında kraliçe vasfına sahiptir ve Evlilik Kraliçesi olarak anılır. Eski inanca göre doğum sırasında kadınların ve evliliklerin koruyucusudur. Mitolojide en güçlü, en cesur ve Aphrodite'den sonra en güzel tanrıça olarak nitelendirilir. İnek gözlü, ak kollu Hera da denilir. Hatta Hera, Aphrodite'den sonra en güzel ikinci tanrıça olduğunu bildiği halde kendisine âşık olan erkekleri hep reddetmiş, kendisini hep Zeus'a sunmuştur. Simgeleri nar, zambak, inek, akrep ve en önemlisi tavus kuşudur. Çok kıskanç ve kinci bir tanrıçadır, işlerini bir düzen içinde yürütür. Zeus'la ilişkisi olduğunu bildiği Maia'yı çileden çıkarmış, Lamia'yı canavara çevirmiş, Semele'yi tuzağa düşürmüş, Alkmene'nin doğum yapmasını geciktirmiş, Leto'yu takip edip süründürmüş, Callisto'yu ayıya çevirmiş, İo'ya at sineği musallat etmiştir. Troyalılar kendisini en güzel tanrıça seçmedikleri için kini büyüktür. Zeus Hera'yı aldattığı için Hera tarafından defalarca cezalandırılır. Zeus'tan daha iktidar sahibidir ve Zeus'un önemli kararlarında çok büyük etkisi vardır. Ayrıca Zeus'tan daha zengindir. Zeus baş tanrı, Hera’da baş tanrıça olarak bilinir.

 






  Ares Savaş Tanrısı Ares; Yunan mitolojisinde Olympos’taki on iki büyük tanrıdan biridir. Daha sonraları Romalılar’ın Savaş Tanrısı Mars il...